Zekat Nedir?

Zekat, kelime olarak “temizlik, bereket ve çoğalma” gibi anlamlara gelir. İslâm dininde zekât, malla yapılan bir ibadettir. Bu malların cinsleri, nisab ölçüsü ve onlardan verilecek zekât miktarı Allah ve Resûlü tarafından belirlenmiştir. Zekât vermek farz bir ibadettir. Onun farz olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Onun için zekâtın farz olduğunu inkâr eden kimse dinden çıkar. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz olmuştur.
Zekât, Kur’ân-ı Kerîm’de namaz ile birlikte otuz yedi yerde geçmektedir. Bu da zekâtın dinimizde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bakara sûresinin 110. âyetinde, “Namazı kılın, zekâtı verin” buyrulmaktadır.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri de zekât vermektir” (Buhari, İman, 1, 2; Müslim, İman, 19-22) buyurmuştur. Bütün müctehidler de zekâtın farz olduğunda ittifak etmişlerdir.
Zekâtını vermeyen kimsenin âhiretteki âkıbeti Tevbe sûresinin 34-35. âyetlerinde şöyle haber veriliyor:
“Altın ile gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları yakıcı bir azapla müjdele. Bu mallar kıyamet gününde cehennem ateşinin içinde kızdırılacak, sahiplerinin alınları ve sırtları bu ateş ile dağlanacak ve, ‘Bu sizin sadece kendiniz için biriktirdiklerinizdir. Biriktirdiklerinizin acısını tadın!’ denilecek. ”
Zekât farizasını yerine getirmeyenlerin zekâtı, İslâm devleti tarafından zorla alınır ve kendilerine de ayrıca devletin koyacağı bir ceza uygulanır.
Buna karşılık, zekât veren bu cezalardan kurtulacağı gibi, zekâtta kişi ve cemiyet bakımından birçok fayda söz konusudur. Bunların başlıcaları şunlardır:
1. Zekât, fakiri ihtiyaç sahibi olmaktan kurtarır. Çalışmaktan âciz olanlara da normal bir hayat sürme imkânı sağlar. Böylece sosyal sigorta vazifesi görür.
2. Zekât, zenginle fakiri birbirine yaklaştırır. Kıskançlık, haset ve servet düşmanlığı ortadan kalkar, cemiyette huzur olur.
3. Zekât, veren kişiyi cimrilikten korur, ona cömertlik kapısını açar, dünya malına duyduğu hırsı törpüler ve kalbin katılaşmasını önler.
4. Zekât, insanı mânevî kirden temizler. Malı her çeşit âfet ve tehlikelerden korur ve mala bereket kazandırır.
Zekât Cenâb-ı Hakk’ın verdiği servet nimetine şükürdür. Dolayısıyla, Müslümanlıkla samimi olup olmadığımızın da bir ölçüsüdür. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Mallarınızı zekâtla koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâları da dua ile karşılayıp savınız.” (Taberani, el-Kebir, nr.10196; Ebu Nuaym; Beyhaki)
Zekâtı verilen mal, ilâhî koruma altına alınır; insanlardan ve diğer varlıklardan gelecek çeşitli âfetlerden korunmuş olur. Aslında zekât ile mal değil, sahibi azaptan kurtulmuş olur. Zekâtı verilen mal çalınsa ve bulunmasa malın sahibine sadaka sevabı yazılır.
Zekât, insanı İslâm dininin hakikatine ulaştıran bir köprü vazifesi görür. Zekâtın farz olduğuna inandığı halde zekâtını vermeyen kimsenin imanı zayıf, dini noksan, ölümü zor olur. Malını vermede zorlanan kimse son nefeste canını vermede de zorlanır. Bunun bir de çetin hesabı vardır. Allah korusun. Malını ve canını seven kimse, emniyet ve iyi bir sonuç istiyorsa, onları nefsinin keyfine göre değil, yüce yaratıcının emrine göre harcamalıdır. O zaman mal, cennet bileti olur, can da ebediyen rahat bulur.
İnsan toplumları tarih boyunca fakirlik ve mahrumiyet gördüğünden bütün semavî dinler ve hakiki medeniyetler, fakir ve muhtaç insanın acı ve ıstıraplarını duymuş, onları azaltmak için çaba göstermişlerdir.
İşte zekât, yüce İslâm dininde iman ve namazdan sonra üçüncü sırayı alan temel bir ibadettir. Dinimiz, “Ben tok olayım sen açlıktan öl” zihniyetini reddetmektedir.