Ramazan Orucu
Ramazan ayında oruç tutmak İslâm’ın temel farzlarından biridir. Bu mübarek ayda her gün oruç tutmak -özür halleri hariç- her mükellef için farz-ı ayındır. Müslümanların bu emri yerine getirmesi gerekir. Bu konudaki bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Bir kimse, ramazan ayında orucun farz olduğuna iman ederek ve sevabını Allah’tan bekleyerek oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir. ” (Buhari, Savm, 6; Müslim, Müsafirin, 173-176; Tirmizi, Savm, 1; İbn Mace, Sıyam, 2, 39)
Orucun Allah’ın emri olduğuna inanmak ve tutmak farz olduğu gibi, karşılığını sadece yüce Allah’tan beklemek ve onu sırf Allah için yerine getirmek de farzdır.
RAMAZAN AYININ FAZİLETİ
Ramazan-ı şerif, ayların en faziletlisidir. Oruç ayıdır. Kur’an ayıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in inişi bu ayda başlamıştır.
Ramazan ayı Allah Teâlâ’ya itaat ve ibadet, iyilik ve ihsan, mağfiret, rahmet ve İlâhî rızâya ulaşma ayıdır.
Ramazan-ı şerif içinde bin aydan hayırlı “kadir gecesi” bulunmaktadır. Ramazan ayı mümin kulun din ve dünya işlerini düzeltmesine yardımcıdır.
Duaların Cenâb-ı Hak tarafından çokça kabul edildiği bir aydır.
İftarlar ve yardımlar sebebiyle akrabalık, dostluk ve komşuluk haklarının ihya edildiği bir aydır. Malî ibadetlerin bolca yapılmasıyla (zekât ve fitrelerle) fakirlere yardım elinin uzatıldığı bir aydır.
Sonunda sevinç günü olan ramazan bayramı ve bayram namazı vardır. Gündüzleri oruçla, geceleri teravih namazlarıyla ihya edilir. Son on gününde itikâf sünneti vardır. Kulluk bakımından kârlı, bereketli ve nuranî bir aydır. Ramazan ayı ve bu ayda oruç tutmanın faziletine dair birçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazıları şunlardır.
Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Eğer kullar ramazan ayındaki üstünlükleri bilselerdi, bütün senenin ramazan olmasını isterlerdi.” (Taberani, el-Kebir, 22/389)
“Rabbiniz şöyle buyurur: Her iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat ile karşılanacaktır. Oruç bundan ayrıdır. Oruç yalnız benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim. Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkandır.
Yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Biri, oruçlu bulunduğunuz sırada size karşı bir cahillikte bulunursa, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin, ona bulaşmasın.” (Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 160; Tirmizi, Savm, 55)
Ashaptan Selmân-ı Fârisî (r.a) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir:
Şâban ayının son günü Peygamber Efendimiz (s.a.v) hutbelerinde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay sizi gölgesi altına almıştır. Bu öyle bir aydır ki bu ayda bin aydan daha hayırlı bir gece bulunmaktadır. Öyle bir aydır ki, Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı, gecelerinde kalkıp ibadet etmeyi nâfile kıldı.
Bu ayda her kim hayır ve iyi amellerden biriyle Allah’a yaklaşırsa ramazan ayı dışında farz ibadet yapmış gibi sevap kazanır. Bu ayda her kim farz bir ibadeti yerine getirirse ramazan ayı dışında yetmiş farz yerine getirmiş gibi sevap kazanır.
Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın da sevabı cennettir. Ramazan ayı Allah’ın kullarını gözetme ayıdır, müminin rızkının artırıldığı aydır.
Bu ayda her kim bir oruçluya iftar verirse günahları mağfiret olur, kendisi de cehennem ateşinden azat olur, oruçlu kişinin sevabından hiçbir şey eksilmediği halde onun tuttuğu orucun sevabı kadar sevap da kendisine yazılır.”
Sahâbeler dediler ki: “Yâ Resûlallah! Bizim her birimiz oruçluya iftar yemeği verecek güçte değildir.” Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah bu sevabı bir hurma ile bir yudum su yahut bir miktar süt ile iftar verenlere de verecektir.
Ramazan ayı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden âzat olma ayıdır.
Bu ayda her kim hizmetçisine (ve işçisine) kolaylık gösterirse Allah Teâlâ da onu mağfiret edip cehennem ateşinden âzat eder.
Bu ayda dört şeyi çok yapın: İkisi ile rabbinizi razı edersiniz, ikisine ise sizin ihtiyacınız vardır. Rabbinizi razı edeceğiniz iki şey; Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına şehadet etmek (kelime-i tevhid zikri çekmek) ve Allah’a çokça istiğfar etmektir. İhtiyacınız olan iki şey ise; Allah’tan cenneti isteyip cehennemden O’na sığınmanızdır.
Her kim oruçluya iftar ettirmek için su verirse Allah Teâlâ ona benim havuzumdan su içirecektir; ondan bir kere içen kimse cennete girinceye kadar bir daha susamayacaktır.’’ (İbn Huzeyme, Sahih, 3/191-192; Münziri, et-Tergib ve’t-Terhib, 2/94-95)
RAMAZAN ORUCUNUN HÜKMÜ
Ramazan orucu İslâm’ın beş şartından bir farzdır. Farz olduğu Kur’an, sünnet ve icmâ ile sabittir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Takva üzere olasınız diye, oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)
“Kim ramazan ayına yetişirse oruç tutsun.” (Bakara, 2/185)
Peygamber Efendimiz (s.a.v), orucun farz olduğunu bildiren bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:
“İslâm beş esas üzere kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi bulunduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucu tutmak, gücü yetenler için Beytullah’ı ziyaret etmek.” (Buhari, İman, 1,2; Müslim, İman, 19-22; Tirmizi, İman, 3; Nesai, İman, 13)
Ayrıca ramazanda oruç tutmanın farz oluşunda bütün müctehidler de ittifak etmişlerdir. Onun için ramazanda özürsüz olarak oruç tutmayan kimse büyük günah işlemiş ve Allah Teâlâ’ya karşı sorumlu düşmüş olur. Bundan dolayı tövbe ederek Allah’tan af dilemesi ve orucunu vakit geçirmeden kazâ etmesi lâzımdır. Ramazan orucunu inkâr eden ise müslüman değildir.