Altının Zekatı
Altın ile gümüş ister külçe halinde olsun, ister darbedilmiş olsun, bulundurulma maksatlarına da bakılmadan zekâta tâbi olurlar. Nisaba ulaşma ve üzerinden bir yıl geçme şartları gereklidir.
Altının Zekatı
Altının nisabı 20 miskaldir. Bu miktardan az olan altına zekat lâzım gelmez. Nisabın hesabında aslî ihtiyaçlar ve borçlar düşüldükten sonra bu miktar varsa kişi zengin sayılır; üzerinden bir kamerî yıl geçince de zekât ödemesi farz olur. Bu miktarı günümüzde kullanılan değere çevirip, kırkta birini zekât verir.
Bir miskal, yirmi kırat olup yüz arpa ağırlığında, bir dirhem ise dört kırat olup yirmi arpa ağırlığındadır.
Bir kırat= beş arpa= 0,2 gr. dır.
Zekâtta esas olan ölçü şer’i dirhemdir. Günümüz ölçü birimine göre, 1 şer’i dirhem= 2,8 gramdır. 200 dirhem x 2,8= 560 gram olur.
1 miskal= 20 kırat olup, 20 kırat x 0,2= 4 grama denk olur. Buna göre, 20 miskal x 4=80 gram, altının nisabı olur. Bu ölçüye göre, ağırlık bakımından yedi miskal altın, on dirhem gümüşe denk olur. Altın ve gümüş arasındaki bu denlik, piyasada tedavülde bulunan ve standard olmayan, dinar ve dirhemleri bir esasa bağlamak amacıyla Hz. Ömer’in halifeliği sırasında belirlenmiştir. ( İbnü’l-Hümâm, Fethû’l Kadir, I, 519 vd; II, 522)
Gümüşün Zekatı
Gümüşün nisabı 200 dirhemdir. Bu ise yukarıdaki hesaba göre 560 gram eder. Gümüşün zekâtı da altında olduğu gibi verilir.
Altın ve gümüşün nisabında değer değil, ağırlık dikkate alınır. Altından ve gümüşten mâmul süs veya ziynet eşyaları üzerlerindeki sanatlar sebebiyle kıymetleri nisab miktarındaki altın ve gümüşe ulaşsa bile ağırlık itibariyle nisabın altındaysa zekâta tâbi olmazlar.
Meselâ, 50 gr. ağırlığındaki bir bilezik (80 gr.) altının kıymetine ulaşsa bile zekâta tâbi olmaz. Ancak, nisabdan az olan bu altın veya gümüş ile birleştirilecek başka zekâta tâbi para ve mal mevcut olup birleştirildiğinde nisaba ulaşılıyorsa toplamından zekât verilir. Çünkü, altın, gümüş, para ve ticaret malları nisab tamamlamada birbirlerine eklenir. Nisabların birbirine eklenmesinde İmâm-ı Âzam’a göre “kıymet” esas alınır.
Kadınların Ziynet Eşyası
Altın veya gümüşten yapılmış bulunan ziynet takımları ve süs eşyaları, tablolar gibi maddeler de nisab miktarına (80 gr. altına veya 560 gr. gümüşe) ulaşınca zekât gerekir. Kadınların süs eşyası da buna dahildir. Bu zekât kendi cinslerinden olmayan bir mal ile ödeneceği takdirde ağırlıklarına değil, kıymetlerine bakılır; o haliyle değerlendirilir, kaç para etti ise onun üzerinden zekât verilir.
Altın ve gümüş dışında ticaret için olmayıp süs için bulundurulan elmas, zümrüt, inci ve benzeri süs eşyası zekâta tâbi değildir.
Karışım
Altın ve gümüş, değeri daha düşük madenle karışık olursa “mağşuş” adını alır. Altının gümüşle ve gümüşün bakırla karışımı gibi. Karışımın çoğu altın ise o madde altın hükümdedir. Karışımda gümüş galipse madde gümüş hükmündedir. Altın ve gümüş hükmünde olmak demek nisab ve üzerinden bir yıl geçmekle kırkta bir zekâtın farz olmasıdır.
Eğer karışık maden yarıdan fazla ise içindeki altın veya gümüş kısmı nisab miktarına ulaşırsa veya ulaşmadığı takdirde başka parası yahut ticaret malı bulunursa, ona göre zekât hesap edilerek verilir. Bunlar ticaret mallarından ise diğer maden kısmı da ayrıca dikkate alınır. Karışımın altın veya gümüş kısmı nisab miktarına ulaşmazsa tamamı ticaret malı hükmünde olur. Şayet altın veya gümüş başka bir madenle yarı yarıya karışmış ise, ihtiyaten karışım altın veya gümüş kabul edilip zekâtı verilir.
Biraz öncede belirtildiği üzere, altın ve gümüşün zekâtları, itibarî kıymetlerine göre değil, ağırlıklarına göre verilir. Bu İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ve İmam-ı Yusuf (rh.a)’un kavlidir. Ancak mükellef malın zekâtını, kendi cinsinden değil de, başka birşeyle (meselâ para ile) verecek olursa, bu durumda kıymetine itibar edilir. Nisabı tesbit noktasında da; kıymetleri değil, ağırlıkları esastır. Bu hususta icma vardır.
Son olarak zekatı verilmeyen altın ve gümüş ile ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadisinin verelim: Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunu ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür.” (Müslim, Zekât, 24)